Sizden Gelen Mektuplar

Sizden Gelen Mektuplar

Merhaba Rüçhan’ım,

Günlerdir seninle „Vedalaşamamanın“ huzursuzluğu içindeyim…….Gelemedim 11.03.2020’de, „uğurlar olsun“ diyemedim…Halbuki, elime bir avuç dolusu boncuk alıp, bir de beğendiğin bilekliği toprağına, toprak yerine atacaktım! Kendimi öyle hazırlamıştım….. Olmadı, olamadı…..!

Belki böylesi daha iyi oldu, bilemiyorum…..Bugünlerde Corona-Covid-19 belası sardı, kendisi bol bol yürüyor, bizi evde oturtuyor, aklımın ucundan dahi geçmezdi „evinizde oturun, ana tavsiyesi, sokağa çıkmayın“ diyeceğim kadın arkadaşlara!

“ Sokaklar bizimdir, Söke söke gezeriz“ derken, 8 Mart’ta, neredeyse dötümüzün üzerinde oturduk! Gözlerini (o gülen) gezegenimizi seyretmekten alıkoyduğun günden beri , her günümde vardın/oldun!……

Rüçhan’cığım, “ döt“ korkusu sardı beni, ya gidersem doğanın kucağına diye…Sana „veda“ etmeden „gözüm açık“ giderdi vallahi de billahi de…..:)) Gerçi her daim gözüm açık olsun da, kapatamazlar, yormayayım sevdiklerimi diye, sana mektup yazıyorum işte!.. „Deli kız“ dedin, duydum!…

15.01.2020’de son sesini duyurdun bana, telefonda, bize armağan edildiğin günü kutlamak için aramıştım…..Arı sütlerini sormuştun….Emrah almıştı sonra teli, „yok isteme daha var“ demişti. Artık son gücünü kullandığını sezmiştim, o gür sesinin tınılarından…Ama yine de „deli kız“ı duymuştum işte….Seni oralarda görmediğime seviniyorum.

Yazacak o kadar şeyler biriktirmişim ki yaşımla birlikte yaşadıklarımızla; Kreuzberg/Berlin sokaklarında/evlerinde!…Hepsini yazsam sayfalar çıkar ve „Rüçhan & Aynur“ başlıklı bir masal tadında birşey çıkar da, ben sözlü tarihe de inanacağını bildiğim için, biraz da „sessizliğimiz içinde, ses olalım kalanlara“ diye, sohbetlerde anlatayım seni….Sağımdan solumdan, sohbetlerimiz aktı/çıktı hafızamın çekmecelerinden, senle ve Haydar amca ile ilgili….Wiener str.deki evde yapılan, Advena Cafe’de, kapının önlerinde, masalarında, 1 Mayıs yürüyüşlerinden, 8 Mart’lardan, yaş günü kutlamalarından, oğlum Memo ile ilgili; “ artık Memo, Memoş dedirtmiyor velet, büyümüş ya“….Memo ile ilgili bir anım çok canlı aktı: Memo ayağını futbolda kırmış ve iki değnek ile dolaşıyordu. Çalıştığım için o günlerde, size yönlendirmiştim. „Git Haydar dedene ve Rüçhan teyzene, ben gelene kadar orada bekle“, demiştim.Anahtarını kaybetmişti de o gün. Akşam geldiğimde almaya, „Sen bu çocuğu iki değnekle niye okula yolluyon, vicdansız karı“ demiştin, Haydar amca da „Şıllık, gitme işe, çocuğu da evde tut, bok mu var da çalışıyorsun böyle anlarda“ diye paylamıştınız beni bir güzel…..:)) Memo da pek sevinmişti…:))

Farklı siyasi yolculuklardan geliyorduk, ama tartışmanın da, eleştirmenin de, kırmadan, parçalamadan, ötekileştirmeden, rencide etmeden yapmanın da onurunu taşıyorum/taşıdınız, sen de Haydar amca da….Tabi ki bu bence !!

Cankadın, bende boynuma taktığın (evdeki son ziyaretimde) mercan kolyen, benim kendimin yapmamı istediğin Yade taşın, birlikte paylaştığımız anlardan/saatlerden olan resimlerimiz kaldı….Bir de çalmaya fırsat bulamadığım, imrenerek baktığım, kıskançlıktan yataklara düştüğüm ….;) kilim desenli yeleklerinle , Oranien str’yi adımlarken, Haydar amca ile, bazen de Emrah’la olan anıların kaldı….Birgün mutlaka boncuk ve bileklikle geleceğim yanına, o zamana kadar da; sevenlerine, sevdiklerine, Emrah’ına, kardeşlerine, sabır ve güç diliyorum zaman içinde!! (Tabi ki korona beni, senin yanına almazsa he, söz verdi tutmadı deme sonra Can’ım…..;))

Kirpiklerimizdeki düşlerde, düşlerin kanat çırpmaya devam edecek; bir güvercin kanadında, ya da bir karanfilde, Newroz Ateş’inde, Taksim meydanlarında, tiyatro sahnelerinde, takı stantlarında çocukların gözlerinde, kadınların isyanında bilesin!……Dünya güzel olacak!!

Uğurlar ola, uğurlar ola Rüçhan’nım, toprak ana, sevgiyle kucaklasın seni….

Aynur